0312 220 21 44 /
·
asahukuk36@gmail.com
·
Pazartesi - Cuma 09:00-17:00
Danışmanlık

MEDENİ HUKUK

ASA HUKUK BÜROSU VE AVUKATLIK
medeni

Medeni Hukuka Dair

Medeni Hukuk genel olarak kamu hukuku ve özel hukuk olarak ayrılmaktadır. Roma Hukuku’ndan kaynaklanan bu ayrım Kara Avrupası Ülkelerinde uygulanmaktadır. Kamu hukuku ile özel hukuk arasındaki sınır her zaman, her yerde aynı olmadığı gibi kesin de değildir. Günümüzde bu ayrıma karma hukuk dalı da eklenerek her iki hukukun ortak özelliklerine sahip olan hukuk dalları ortaya çıkmaktadır.

Özel hukuk, bireyler arasındaki ilişkileri, eşitlik ve irade özgürlüğü ilkelerini esas alarak düzenler. Başlıca özel hukuk dalları; medeni hukuk, ticaret hukuku ve milletlerarası özel hukuktur.

Medeni hukuk, özel hukukun temeli sayılan ve düzenlediği ilişkiler bakımından en kapsamlı olan özel hukuk dalıdır. Kişiliğin elde edilmesinden sona ermesine kadar geçen süre içinde, ticari ilişkiler dışında kalan, tüm özel ilişkileri içine alır.

Medeni hukuk; kişi hukuku, aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku ve borçlar hukuku olmak üzere kendi içinde beş ana hukuk dalına ayrılır.

  1. Kişi Hukuku: Kişiliğin başlangıcı ve sonu, kişiliğin korunması, kişisel durumların sicili, yerleşim yeri gibi kavramları içine alan kişi hukuku, gerçek kişilerin yanı sıra tüzel kişiliklerden dernek ve vakıfları da inceler.
  2. Aile Hukuku: Adından da anlaşılacağı üzere, aile kavramını ve bu kapsamda nişanlanma, evlenme, boşanma, velayet, nesep gibi konuları inceler.
  3. Miras Hukuku: Bireyin ölümünden sonra mallarının, alacaklarının ve borçlarının durumunu düzenleyen medeni hukuk dalıdır.
  4. Eşya Hukuku: Kişinin gerek taşınır gerek taşınmaz mallar ile kurduğu bağları düzenler. Zilyetlik, tapu sicili, ayni hak, mülkiyet, rehin, ipotek gibi konular bu kapsamda incelenir.
  5. Borçlar Hukuku: Kişiler arasındaki borç ve alacak ilişkilerinin düzenlendiği hukuk dalıdır.

Türk Medeni Kanunu
Yürürlükteki Türk Medeni Kanunu’muz 1 Ocak 2002 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı kanundur. Kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku olmak üzere toplam dört kitaptan oluşur. Borçlar hukuku ise ayrı bir kanunla; 1 Temmuz 2012’de yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile düzenlenmektedir.

Temel Kavramlar
Medeni hukukta hak kavramı, hakkın kazanımı, hakkın korunması, dava, kişi ve kişi türleri ile kişiliğin başlangıcı ve sona ermesi konuları bu hukuka temel oluşturmaktadır. Genel hatlarıyla incelersek:

Hak: Hukuken korunan ve sahibine bu korumadan yararlanma yetkisini tanıyan menfaattir. Hakkın kaynağı mutlaka bir hukuk kuralına dayanmaktadır. Hak kendi içerisinde kamusal haklar ve özel haklar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:

Kamusal haklar; kişisel haklar, sosyal haklar, ekonomik haklar ve siyasi haklardır. Örneğin, din ve vicdan hürriyeti kişisel haklardan olup; seçme ve seçilme hakkı siyasi haklardan; dinlenme hakkı da sosyal haklardandır.

Özel haklar; Mutlak haklar ve nisbi haklar olarak ikiye ayrılır. Mutlak haklar, hak sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülebilen haklardır. Nisbi haklar ise, belirli bir şahsa veya sınırlı bir grup teşkil eden şahıslara karşı ileri sürülebilen haklardır.

  1. Hakkın Kazanımı Nasıl Gerçekleşir? Hakkın kazanımı, aslen kazanım veya devren kazanım yoluyla olur. Aslen kazanım, bir hakkın doğrudan doğruya ilk sahibi olarak kazanılmasıdır (iktisab edilmesidir). Devren kazanım ise hakkın bir şahıstan diğerine geçmesi ile yeni hak sahibinin hakkı kazanmasıdır.
  2. Hakkın Korunması Nasıl Sağlanır? Hakka uymak zorunda olanlar tarafından hakkın ihlal edilmesi durumunda hakkın korunması sorunu ortaya çıkar. Hakkın korunmasını sağlamak için başvurulacak temel yol ise dava açmaktır.
  3. Medeni Hukukta Kişi Türleri Nelerdir? Hukuk düzenimizde iki tür şahıs (kişi) bulunmaktadır. Bunlardan biri gerçek kişiler, diğeri ise tüzel kişilerdir. Dernek ve vakıflar tüzel kişilere örnek gösterilebilir.
  4. Kişilik Ne Zaman Başlar ve Ne Zaman Sona Erer? Gerçek kişilerde kişilik, çocuğun sağ olarak annesinin vücudundan ayrılmasıyla başlar. Tüzel kişilerde ise kişilik kanunun aradığı şekil ve şartlarda kurulumdan itibaren kazanılır. Gerçek kişilerde kişiliğin sona ermesi ölüm veya gaiplik (kaybolma) nedeniyle gerçekleşir. Tüzel kişilik ise infisah (dağılma) veya fesih (dağıtılma) yoluyla son bulur.

Medeni Hukuk Davaları

  • Anlaşmalı veya çekişmeli boşanma davası,
  • Boşanmada maddi ve manevi tazminat davası,
  • Boşanma nedeniyle nafaka, velayet, maddi ve manevi tazminat davası,
  • Boşanmada mal paylaşımı davası, mal paylaşımına ilişkin katılma ve katkı payı alacağı davaları,
  • Ailenin korunmasına dair kanun gereği açılacak davalar,
  • Soybağının kurulması davaları (Nesebin reddi, tanıma veya babalık davaları),

Hukuki danışmanlık ve dilekçe yazımı.

Hakkın Kazanımı Nasıl Gerçekleşir?

Hakkın kazanımı, aslen kazanım veya devren kazanım yoluyla olur. Aslen kazanım, bir hakkın doğrudan doğruya ilk sahibi olarak kazanılmasıdır (iktisab edilmesidir). Devren kazanım ise hakkın bir şahıstan diğerine geçmesi ile yeni hak sahibinin hakkı kazanmasıdır.

Hakkın Korunması Nasıl Sağlanır?

Hakka uymak zorunda olanlar tarafından hakkın ihlal edilmesi durumunda hakkın korunması sorunu ortaya çıkar. Hakkın korunmasını sağlamak için başvurulacak temel yol ise dava açmaktır.

Medeni Hukukta Kişi Türleri Nelerdir?

Hukuk düzenimizde iki tür şahıs (kişi) bulunmaktadır. Bunlardan biri gerçek kişiler, diğeri ise tüzel kişilerdir. Dernek ve vakıflar tüzel kişilere örnek gösterilebilir.

Kişilik Ne Zaman Başlar ve Ne Zaman Sona Erer?

Gerçek kişilerde kişilik, çocuğun sağ olarak annesinin vücudundan ayrılmasıyla başlar. Tüzel kişilerde ise kişilik kanunun aradığı şekil ve şartlarda kurulumdan itibaren kazanılır. Gerçek kişilerde kişiliğin sona ermesi ölüm veya gaiplik (kaybolma) nedeniyle gerçekleşir. Tüzel kişilik ise infisah (dağılma) veya fesih (dağıtılma) yoluyla son bulur.

NAFAKA NEDİR ?

Nafakaya ilişkin hükümler Türk Medeni Kanununda düzenlenmiş ve Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiştir. Nafaka terimi temelde geçimini sağlayamayacak kimseye maddi olanak sağlanması için başka bir kimseyi maddi yükümlülük altına almayı ifade etmektedir.  Evlilik birliği sona erdiğinde yoksulluğa düşecek eşe, evlilik sona ermeden boşanma davası aşamasında tedbiren, müşterek çocuğa veya akrabalık bağından ve sosyal yükümlülüğün gereği olarak akrabaya yoksulluk nafakası verilebilmektedir.

NAFAKA TÜRLERİ NELERDİR?

Kanunen 4 çeşit nafaka vardır:

  1. Tedbir nafakası: TMK m. 169’da düzenlendiği üzere, boşanma davası devam ederken boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olan eşe ve müşterek çocuğa boşanma süresince hükmolunan nafaka türüdür. Boşanma yargılaması devam ederken yoksulluğa düşecek taraf lehine barınma, geçim, ihtiyaç, çocukların bakımına ilişkin giderler için öngörülmektedir. Boşanma davası kesinleşmeden tahsili gerçekleştirilecektir. Bu nafakaya hakim re’sen karar vermekte tarafların talebi ile bağlı olmaksızın hüküm kurmaktadır. Yani taraflar tedbir nafakası talebinde bulunmasa da hakim tedbir nafakası ödenmesine karar verebilir. Boşanma davasının kesinleşmesi ile tedbir nafakası hükmü ortadan kalkarak yerini iştirak ve yoksulluk nafakasına bırakabilmektedir.
  2. İştirak nafakası: Boşanma davası sonucunda velayet hakkı kendisine verilmeyen eşin velayet hakkı verilen eşe müşterek çocuğun ihtiyaç ve giderleri göz önüne alınarak hükmolunan nafaka türüdür. Nafakanın miktarı ailenin maddi imkan ve giderleri, müşterek çocuğun yaşı- eğitimi- sağlık giderleri ve ihtiyaçları göz önüne alınarak belirlenmektedir.
  3. Yoksulluk nafakası: Boşanma davası sonucunda kanunen beklenen eşlerin geçimlerini kendi başlarına sağlayabilecek olmasıdır; ve fakat hayatın gerçekleri ve toplum ve kişilerin mevcut yaşam tarzı baz alınarak boşanmış eşlere ilişkin nafaka ödenmesi hakkında Medeni Kanunda düzenlemeler yer almıştır. Burada dikkat edilecek husus şudur: boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek eş kusuru daha ağır olmamak koşulu ile diğer eşten nafaka alabilmektedir. Yani nafaka talep eden eş ya kusursuz olmalı ya da daha az kusurlu olmalıdır. Tedbir nafakasından farklı olarak yoksulluk nafakasının talep edilmiş olması gerekmektedir. Mahkeme re’sen/ kendiliğinden – talep olmaksızın yoksulluk nafakasına ilişkin hüküm kuramaz. Boşanma ile ilgili hükmün kesinleşmesinden sonra lehine nafakaya hükmedilen boşanmış eş gider ve ihtiyaçlarına göre nafakanın arttırılmasına veya azaltılmasına ilişkin mahkemeye başvurup miktarda değişiklik talebinde bulunabileceği gibi tamamen kaldırılması için aleyhine nafaka hükmü kurulan boşanmış eş de mahkemeye başvurabilecektir.
  4. Yardım nafakası: Boşanma ve evlilik bağı ile ilgisi olmaksızın mahkeme kararı ile altsoy, üst soy ve kardeşler lehine hükmolunan nafaka türüdür. Burada dikkat edilecek husus bu yardımların lüks amaçlar için kullanılamayacağı ve bu yardım gerçekleşmediği taktirde yardım talebinde bulunan kimsenin yoksulluğa düşecek olmasıdır.

DÜĞÜNDE TAKILAN TAKILAR HUKUKEN KİME AİTTİR?

Bu konuda uygulamada ve doktrinde kesin görüş bulunmasa da temelde dikkat edilecek husus yerel örf ve adet kurallarıdır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 26.01.2016 Tarih, 2015/21024 Esas, 2016/1292 Karar sayılı ilamı; “…Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları ve nakit para kim tarafından takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır….”

Ancak Yargıtay’ın son dönemde verdiği kararlarında şu hususa özellikle dikkat çektiği görülmüştür: Yargıtay’a göre ile erkeğe takılan takıların da kadına ait olduğu görüşünü benimsemiştir.

Bununla birlikte uygulamada düğünde takılan altın ve takıların evlilik birliğinin devamı süresince çeşitli sebeplerle  bozdurulmak sureti ile elden çıkarılmış olduğunu görüyoruz. Ancak erkek, bu takıların karşılıksız ve geri ödenmemek üzere kendisine verildiğini, diğer bir deyişle ile kendisine bağışlandığını ispatlarsa, kadın artık bu takıları talep edemez. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 22.02.2018  Tarih, 2016/8760 Esas ve 2018/1566 Karar sayılı ilamı ile; “Somut olayda; dinlenen davalı tanıkları, davacının evden ayrılırken 6 adet bileziği davalıya rızası ile geri almamak üzere verdiğini, düğün borçlarının bu altınlarla ödenmesini istediğini ifade etmişlerdir. Hal böyle olunca mahkemece, 6 adet bileziğin, davalı tarafa bağışlama amacı ile verildiği ispatlandığından, 6 adet bilezik yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde bu ziynetler yönünden de talebin kabul edilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir

 Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 05.11.2015 Tarih, 2014/21125 Esas ve 2015/17417 Karar sayılı ilamı; “Kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından, kime takılırsa takılsın, kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır. Ne var ki mahkemece; tarafların düğünlerinde damada takılan 1 adet bilezik, 4 adet yarım altın, 47 adet çeyrek altın damada ait olduğu kabul edilerek sadece kadına takılan altınlar yönünden kabul kararı verilmiştir. O halde mahkemece yapılacak iş; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, düğün sırasında geline ve damada takıldığı tespit edilen tüm takılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi olmalıdır.” denilmek suretiyle bu husus açıklanmıştır.

Türk medeni kanunun bu konu hakkındaki düzenlemelerine içtihatların ışığında bakmakta fayda görüyoruz ve şunu belirtmek istiyoruz ki: erkeğe düğünde takılan kişisel mal sayılan eşyaların kadına takılmış sayılması hukuk mantığına aykırılık teşkil edecektir. Velhasıl örneğin erkeğe de ziynet eşyası olarak burma bilezik takılması hayatın olağan akışına aykırlık teşkil edeceğinden burada esas husus kişisel mal niteliği taşıyıp taşımadığı yerel örf ve adet kurallarının ne şekilde cereyan ettiğidir.

Size Yardım Edelim!

Herhangi bir yardıma ihtiyacınız olursa, lütfen bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin. 1 iş günü içinde size geri döneceğiz. Ya da aceleniz varsa hemen bizi arayın.

0312 220 21 44 / 0505 549 01 09

asahukuk36@gmail.com Pazartesi – Cuma 09:00-17:00